Önceki yazıda yazdıklarımdan da anlaşılmıştır ki, evet Coachella'ya katılma kararımdan son derece memnun kaldım. Çok zorlanmayı ve 3 günden çok yorularak çıkmış olmayı bekliyordum, hiç de öyle olmadı. Kendi yaşadığım şehirde gittiğim festivallere göre çok daha az yorgun ve hatta dinlenmiş olarak çıktım.
Bu arada Rock n Coke'u çok yerdim çünkü bence çok temel hataları var. Mesela bir istatistik buldum, 350 tuvaletle övünüyor. Bu her 170 kişiye bir tuvalet demek. O da plastik tuvalet demek olunca daha da vahim oluyor. Neyse zaten tartışacak da bir şey yok, çünkü sonuçta Coca Cola kadar büyük bir şirket, bir tanecik festivali sürdürmeyi başaramadı, ne diyebilirim. Ama İstanbul'un böyle devasal, konaklamalı bir festivale, hiç bir şey olmasa prestiji için ihtiyacı var bence.
Bunun yanında, yıllar önce yapılan Masstival küçük ölçekli olmasına rağmen bana göre mükemmeldi. Bu sene yeniden yapılacakmış, beklentilerim büyük.
Festivalin ikinci günü, yani Cumartesi günü ana programlar önce Ice Cube, ardından da Guns n' Roses'dı.
Ice Cube'a hiç bir ilgim yok ama ordayken şöyle bir baktım tabi. Bir insan bir cümlede istese bu kadar çok "mother fucker" diyemez bence. Yani ben geçen cumartesi gününden beri bayağı bir deniyorum, ama yok, olmuyor. Bir de üstelik kuliste adama demişler ki "fuck diyemezsin". Çıktı sahneye önce bunu söyledi, sonra da "nasıl diyemez mişim?" diyerek saniyede 7 "fuck" demekle kalmadı, kendisini izleyen onbinlerce kişiye de orta parmağını gösterttirdi. Sahnenin kenarında polisler de izliyorlar programı, her iki kelimesinden biri "fuck the police" olan bir şarkı söylemeye başladı... Yani bilmiyorum ama ben Obama'nın yerinde olsam "benim polisime fuck diyemezsin" diye yarın soruşturma açtırtır, ertesi gün sabaha karşı da evinden aldırırdım... bilmiyorum.
Bu Coachella'da sahneye eşini dostunu çıkarmak adetten anladığım. Arada benim izlemediğim bir noktada Kanye West çıkmış. Sonra son kapanışta Calvin Harris Rihanna'yı çıkarmış, onu da görmedim. Ama Ice Cube Snoop Dogg'u çıkardı, onu gördüm. Açıkçası Snoop'u 5 kez falan tercih ederim Ice Cube'a da, neyse.
Sonra tabi beklenen an geldi... Guns n Roses! Ben daha önce Gn'R'ı (ona Gn'R denirse) sadece İstanbul'da 2012'de Tuborg Goldfest'te izlemiştim ve tepkim "meahh" olmuştu. Yani zaten Axl benim için hiçbir zaman ilgi çeken bir karakter olmadı. Tabi ki Gn'R sound'u içerisindeki varlığını ve şarkıların oluşmasındaki katkılarını yadsıyamam ama Slash ve Duff olmayan Gn'R'a da Gn'R demem doğrusu. Onun için çok heyecanlıydım. Onlar 20 sene sonra tekrar beraberlerdi, ben de 20 sene önce kapadığım Guns n' Roses defterini yeniden açıyordum.
Çok gerçekçi olmam gerekirse, Axl sahnede ölecek diye korktum. Zaten bacağını kırdığı için kıpırdayamıyor ama tüm egosunu Dave Grohl'dan ödünç alıp sahneye kurdurduğu tahtı üzerine asmış bize bakıyor. Kilo almış, herhalde estetikler de yaptırmış, tanınmayacak halde. Bence artık eskisi ile kıyaslayınca söylemekte de hayli zorlanıyor ama yine de söylüyor. Slash desen gıdısı çıkmış. Ama bir ilah olmaya ve ordan oraya zıplamaya devam ediyor. Ve bana kalırsa aslında grubun, en az yarısının, kendisi ettiğinin altına da imzasını atıyor. Duff ise şaşırtıcı derecede karizmatik. Hepimizin genç olduğu dönemde ben fazlasıyla baby face bulurdum kendisini. Zaten sarışın da sevmediğim için hiç bir şey ifade etmiyordu bana. Fakat yaşlanmak ona gerçekten çok yakışmış. 17-18 yaşındayken en yakın arkadaşım Gökseli (Göx) ile Gn'R'ı Duff ve Slash şeklinde bölüşmüştük (noluyorsak:D). O bölüşmeden halen son derece memnunum ama kabul etmem gerekir ki bugün itibariyle artık Göx'ün seçimini anlayabiliyorum :) - Bu son kısımlar da gerçekçilikten çıkıp teenage'liğe geri döndüğüm bölümler, zira Guns n Roses'i dinlemek sanki bir butona basmış gibi beni öyle bir döneme götürdü ve orada kaldım son bir haftadır. Şimdi mesela iki gün sonra insanlar aynı konseri yeniden izleyecekler diye kıskanıyorum, o derece.
Guns n' Roses da konuk olarak AC/DC'nin Angus Young'ını davet etti sahneye. Axl "madem ben hoplayıp zıplayamıyorum, o zaman o yapsın" diye çağırdı. Ama zaten meğer Axl da AC/DC'deki Brian Johnson'ın rahatsızlığı sebebiyle turnelerinde vokalist olarak onun yerini dolduracakmış. Böyle bir ilişki yumağı var aralarında. Ne yalan söyleyeyim AC/DC'yi hiç sevmem dolayısıyla bunlar bana yeni haberler.
Son gün once Sia vardı. Performansı büyük övgü almış basında gördüğüm kadarıyla ama ben doğrusu bunun reklam olduğunu düşünüyorum. Tabi bir rock konseri sonrası sahne karşılaştırması yapmak doğru değil belki. Fakat Sia'nın artık herkes için malum olan "topluluk karşısında şarkı söyleyememe" durumu nedeniyle, onun bir köşede şarkı söylediği, dansçıların ve Amerika'da star olan oyuncuların sahneyi danslarıyla doldurduğu bir performans oldu. Danslar çok güzel, ona söyleyecek lafım yok, ama karşında 60-70 bin kişi varken, son derece minimal hazırlanmış bir sahne şovu sadece ve sadece ekrandan izlenebiliyor. En ön üçüncü sıradan sonra olayı sahneden izleme imkanın yok. Dolayısıyla canlı izliyor olmanın sana verdiği bir his de yok. Yine de ilk defa olması sebebiyle enteresan olabilir tabi ama bir sonraki turnede ne yapar bilemedim.
Gecenin ve festivalin kapanışını Calvin Harris yaptı. Onun çaldığı tarz elektronik müzik bana hiç hitap eden bir şey değil doğrusu. Fakat tabi festival alanı bir anda ışık gösteriyle beraber 100 bin kişilik dev bir diskoteğe dönüştü ve görülmeye değerdi.
Calvin Harris şovuna devam ederken ben ufak ufak kamp alanına doğru yol aldım. Bir kaç saat uyuduktan sonra, yeniden Irvine'a dönüp kiraladığım aracı sağ salim teslim ettim, orada kalan eşyalarımı aldım. Hızlı bir duş sonrası New Orleans'a uçmak üzere Los Angeles havaalanının yolunu tutturdum.